25 Şubat 2010 Perşembe

Bazıları Yalan Söyler

Ben yalan söyleyemem ve söyleyebilenlere de hayret ederim çoğu zaman ama şuna gerçekten inanıyorum “yalancının mumu yatsıya kadar…” olmuyor yani bir şekilde fark ediliyor, ortaya çıkıyor. Olduğunu sananlar karşı tarafı kafaladığını sananlar ise büyük bir yalanın içinde çırpınıyorlar esasen. Çünkü şöyle bir gerçek var ki, yalan söyleyemem ama tüm söylenen yalanları sezebilirim. En çok da sezdirmediklerine sananlara gülerim için için. Bu konuda gerçekten iyiyim :) ama belli etmem. Anladığımı hiç mi hiç belli etmem. Demek ki karşı taraf öyle olsun istiyor derim. Susarım. Hiçbir şey demem. Ama bilirim. Hiç kuşkunuz olmasın bilirim. Bu güne kadar bence doğru söylemiyor dediğim ve bilemediğim çok nadir şeyler olmuştur. Sonra ne olur? Sonra şu olur; bir kere bir insanın bana yalan söylediğini fark ettikten sonra o kişiyi bir yere koyarım ve o orda kalır. Ama şu değil yani o kişiden nefret ederim ya da onu hayatımdan çıkarırım hayır bu değil sadece onu bir yere koyarım işte. Hani bilirim ki o kişi yalan söyler ya da başkasına söylediği yalandan ziyade bana da yalan söyler. Tamam işte budur yani. Yaptığım şey bilmektir. Bilirim, anlarım. İddialıyım. Ama en çok da bu durumun bana oldukça komik geldiğini bilmelerini isterdim :) Komik görünüyorsunuz yalan söyleyen arkadaşlar. Komik :)

Bir Rüya

Bir rüya. Sadece bir rüya bile insana ne çok şey anlatabilir ki bana dün anlattı. Çok zor bir geceydi, resmen kabustu. Dün gece rüyam o kadar gerçekti ki sabah hala etkisinden çıkamamıştım. İşyerine geldiğimde gerçekten rüyamıydı yoksa yaşadım mı diye düşündüm defalarca.
Evden uzak bir yerlerdeyim. Sanırım iş için. Eve geliyorum ve sevgilime beni kimle aldattın diyorum? İlginç, sanırım bir yerden duyuyorum. O da biraz kararsız kaldıktan sonra elindeki bir tahtaya –o ne alaka onu hiç bilmiyorum- 3 isim yazıyor. İkisini hiç önemsemiyorum ama 3.sü tanıdığım biri ve deliriyorum. O saatten sonra yaşadıklarımı anlatamam. Nasıl diyorum ya nasıl olur. O anda karşımdaki bambaşka bir adam oluyor gözümde. İğreniyorum, nefret ediyorum. Ve daha önce attığım o palavradan laflar aklıma geliyor. Affedilebilir ya, herkes hata yapabilir. Bir anda hiçbir şey bitemez falan yalan oluyor gözümde. Sanki bir güç bunu anlamam için bana bire bir yaşatıyor. Sürekli ağlamak istiyorum ama ağlamıyorum da. Sadece çok sinirliyim. Arada nefesim tıkanıyor. Bir ara iş yerine geliyorum. Müdürüme ben izin bile almıyorum çıkıyorum belki de istifa edeceğim diyorum ve çıkıp gidiyorum. Salak gibi dolaşıyorum etrafta. Sonra bir ara o geliyor yanıma. Tavrı çok sinir bozucu abartıyorsun der gibi davranıyor. Ama öyle pişman olma durumu falan yok ya da öyle bir davranış yok. Sadece gitsin istiyorum ve işte o an anlıyorum ki bir insan başka bir insanı hiç gözünü kırpmadan öldürebilir. Bunu o kadar net hissettim ki. Bir silah almalıyım diyorum bir yerden silah bulmalıyım. O an elimde olsa öldüreceğim belli. Kendime şaşıyorum uyandığımda. Sonra en son sahnesi gibi filmin şöyle bitiyor kabusum, “mahvettin her şeyi” diyorum, “bütün güzel şeyleri mahvettin, artık eskisi gibi hissetmem mümkün değil sana.” O an bitiyorum sanki. Ölseydi diyorum daha iyiydi. Onu böyle kötü hatırlayacağıma ölseydi diyorum :(
Çok fena, sevdiğin adam için bunları dilemek ama yaşadığım his çok kuvvetliydi. Korktum. Çok korktum.

19 Şubat 2010 Cuma

Bütünün Bir Parçası

Çok güzel bir kitaptı. Kitabı anlatmak istiyorum ama hangi cümlelerle anlatabileceğimi bilmiyorum.
Dışlanmışlık, asosyallik, topluma karşı olmak ya da toplumun genellemelerine karşı olmak. Sevgiye de bir nevi karşı olmak ama sonunda anlamak sevgiyi de. Kıskanmak, haksızlığa uğradığını düşünmek. Hastalıklı bir hayat. Hastalıktan kasıt hem fiziksel hem ruhsal bir hastalık. Çocukluktan itibaren var olan bir hastalık durumu. Bu hastalıklı hayatın ortasında bir çocuk sahibi olmak. Oradan oraya zıplayan bir kitap. 700 sayfanın içinde sanki 5 kitap okumuş gibi hissediyorum kendimi. Güzeldi ama. Keyifli ve bir çırpıda okunabilen bir kitaptı.

18 Şubat 2010 Perşembe

Pamuk Annem

Annem onu tanıdığımdan beri ilk defa çok güzel kokuyor. Daha doğrusu o iğrenç kokudan kokmuyor. Sigara. Annem sigarayı bıraktı ve dün onu öptüğümde aldığım koku mükemmeldi. Cildi değişmiş, pamuk gibi olmuş. Ağzından gelen o iğrenç koku yok artık. Bütün vücuduna sinmiş olan o iğrenç koku yok. Bu kadar güzel olabileceğini düşünmemiştim. Annem o kadar çok o kokuyla bütünleşmişti ki artık o öyle sanıyordum. Ama şimdi pamuk olmuş :)

16 Şubat 2010 Salı

Güvenmek

Güven, güvenmek nasıl bir şey? Neden güveniyoruz insanlara? Sinirliyim bugün. İçimdeki siniri atamıyorum. Birini seviyorsun sonrasında doğal olarak güven geliyor. Güvenmeden, sevmeden yaşayabilir miyiz? Bilmiyorum ama kimse göründüğü gibi değil onu biliyorum.
İnsanlar bazı şeylere nasıl cesaret edebiliyorlar ben gerçekten anlayamıyorum. Aklım yetmiyor. İnsanın özeli vardır mesela. İki kişi bir şey konuşur ve o iki kişiye özeldir bu. Bir üçüncü dahil olamaz. O iki kişinin haberi ve onayı yokken hiçbir şekilde dahil olamaz.
İster annen, ister can ciğer dostun, ister eşin, ister sevgilin, ister çocuğun olsun, olmaz. Olmaz ya dahil olamazsın. Olursan hırsızlık yapmış olursun. Benim duygularımın hırsızlığını yapmış olursun.
Bana ayıp etmiş olursun. Güvenime yazık etmiş olursun.

2 Şubat 2010 Salı

Gökdelenler

Şehrin uzunları da diyebiliriz onlara. Uzun boylarıyla sıyrılıverirler karmaşanın içinden göklere. O heybetlerine rağmen sessiz ve dingindirler sislerin içindeki başlarıyla. Yüzlerce ses, nefes barındırırlar içlerinde. Kimi zaman nefessiz bırakırlar içinde barınanları. Gerçek dünyaya kapalı bir atmosfer yaratırlar. Dışa açılacak bir pencereleri bile yokken içe açılanlarda neler vardır? Neler yaşanır?
İçerdekiler ve dışarıdakiler. İçerdekileri gizler gökdelenler. Dışarıdakileri dikizlerken. Onlara kapılarını açmaz, istemezse. Bırakmaz içerdekileri dışarıya.
Güneş batarken kışları gökdelenler ışıldamaya başlar kibirle. İçerdekiler terk ederken bir bir içeriyi, uzunlar yalnızlığı yaşar karanlıkta kalarak. Ama öyledir ki yalnızlıktan doğan kibirleri, karanlıkta da hep aydınlıktır bir yanları.
Sen gökdelen de olsan sevmez birileri seni. Sen büyük de olsan sevmez birileri seni. Büyüklük, mevkii ya da para değildir sevdiren seni. Büyüksen kork asıl kendinden, sana yüklenen büyüklüklerden kork. Çünkü o zaman yalandır etrafındakilerin sevgileri, ilgileri ya da her neyse.