24 Eylül 2011 Cumartesi

Ağlayan insana su içirmeye çalışmak

Neden hep su içirmeye çalışırlar ağlayan birine? O kişi de neden şuursuzca içer o suyu hiç içmek istemese bile? Bilen var mı?...

31 Mayıs 2011 Salı

Yalnızlık

Başlık fena halde beklenti yaratıyor olabilir. Ama tahminim o kadarı olmayacak bu yazıda. Sadece yalnızlıkla ilgili bildiklerimi sıralamaya çalışacağım biraz.

Yalnızlıkla ilgili çok yazılıp çizilmiş esasında. Çok mit var. Çok boş laf var. Çok gerçek şiirler var. Çok şarkı var mesela yalnızlık üzerine ama bir de onu yaşamak var. Yaşamak en güzeli. Tadı başka. Her şeyde olduğu gibi yaşamak en güzeli. Yaşayarak görmek en güzeli.
Bu konuda bildiğim bir şey varsa o da "yalnızlığın en kolay yalnız değilken yaşandığı". Tıpkı şu an benim yaşadığım gibi. Anlık yalnızlıklar. Aslında buna daha çok, sakinlik, durma hali de diyebiliriz.

Ama asıl yalnızlık başka bir şeydir. Hani kemiklerinin içinde, iliklerinde hissettiğin bir şey vardır ya, işte odur yalnızlık. Çürüdüğünü hissettirir bazen insana. Güçsüz kılar. Soğuktur. Üşütür hem de fena halde üşütür. Dondurur bazen. Buz kesersin. Ellerin buz keser, ayakların, ayak parmakların, kalbin, yağların, damarların, dudakların, beynin...
Anlamsızlaşır bir sürü şey ve bir sürü şey de fena halde anlam kazanır. Hislerin donmakla yanmak arasında perişan. Sen donmakla yanmak arasında bi çare.
Toparlanmak için ne kadar gün ışığı lazımsa dağılmak için azıncık karanlık yeter. Azıcık dökmesi yağmurun kendini ve tabi dökülmen senin de yağmurla birlikte. Yağmur sana, sen yağmura. O sana, sen ona. Yalnızlığını paylaştığın o ana. Yalnız olmadığın, sevgilinin sıcaklığını bildiğin o anlara gider aklın. Vücudun yalnızlığın donukluğundayken aklın alev alev...
Tüm bunlar işte...
Tüm bunlar öyle bir yoğurur öyle bir harmanlar ki seni. Anlamadan sen bambaşka biri oluverirsin. Kendine dönük, daha bir farkında. Daha bir hakim düşlerine, hislerine, gerçekliğine, kendine.
O yüzden geldiyse eğer yalnızlık yine elini kolunu sallayarak hayatına, ne ala. Şunu düşün; bu hep olmayacak. Bu bir fırsat, bu tekrar yoğurulman için bir fırsat. Dağılman ve toparlanman için. Tanışman için yeni senle, bu bir fırsat. Yalnızlığı sevmen için, bu bir fırsat. Kendine gelmen için, bu bir fırsat.

Ne ala...

19 Mayıs 2011 Perşembe

Üşüyerek seksi olamazsın.

Evet gerçekten öyle. Güzel kızlar hiçbir zaman üşümez. Hava buz gibi soğuk olsa da onlarda adeta bir içten ısıtma sistemi var gibidir. Kısa ve incecik montlarla karın altında gezebilirler mesela. Örneğin bere; siz hiç gerçekten güzel bir kızın kapkalın, gerçek amacı ısıtmak olan bir bere taktığını gördünüz mü? Ben görmedim. Onlar genelde hafif saçın küçük bir kısmını kapatan ama süper şık görünen bereler takarlar ve tabiki eldivensiz ya da parmaksız eldivenle geçirirler kışı.

Eğer gerçekten seksi görünmek istiyorsan kesinlikle üşümemeyi öğrenmelisin. :) Şaka yapmyorum ya. Hayvan gibi bir kaban ve yüzünü gözünü kapatan tüm aksesuarlarla nereye kadar...:)

30 Nisan 2011 Cumartesi

Düşünceler

Kafamın içi düşüncelerle dolu. Bulaşık yıkarken, gazete okurken, müzik dinlerken ve belki de uyurken...Durmuyor. Sürekli bir şeyler var. Anlamlı, anlamsız ama sürekli hareket halinde. Herkeste böyle mi olur? Beyin böyle bir şey mi?
Sanki saatlerce konuşsam, düşünsem, üzerine tekrar kouşsam ve tekrar düşünsem ve birileri bana çok şaşıracağım hiç aklıma gelmemiş, hayal edemediğim şeyler anlatsa. Ne güzel olurdu hayat.
Daha az boş laf ve dopdolu düşünceler. Beslensem ben de onlardan. Kanlarını emsem belki de. Kötülük düşünsem ve iyilik. Bolca düşünsem. Eleştirmemeyi öğrensem belki de. Belki de daha sıcak olsam, daha çok insanı alsam hayatıma. Ya da var olanları daha çok deşmeye çalışsam...
Ama yoksa şöyle midir: Hani zaten varsa var, yoksa yok mudur?
Neyden mi bahsediyorum. Bence anlaması gerekenler anlamıştır.
Özel diye bir şey yok esasında. Sade diye bir şey var ama özel olmak diye bir şey yok. Ya da varsa da çok var.
Çoğunluk değil belki ama yine de çok var.
Off ya yine dağldı her şey.
Cumartesi ve yalnızlık. Güzel aslında. Ama beni hasta edebilir çünkü yalnız olunca düşünceler beni uzaklaştırıyor somutluktan.
Dağılıyorum adeta. Çamaşırları astım sabah ve mutfağı toparladım sonra biraz internet ve daha yazacak çok şey varken...zil çalar. Reklam girer.

20 Nisan 2011 Çarşamba

KAYBEDENLER KULÜBÜ

Kaygısızlık. Eğlenceli :) Boşluk değil hissettirdiği aksine doluluk. Kimisine göre bayağı belki de ama kesinlikle zekice.
Sade aslında, hayatın kendisi gibi. Ya da olması gerektiği gibi.
Seks gibi, seksi konuşabilmek gibi ya da yazabilmek. Ama ne mümkün...
Kurallar gibi. Kabul edilenler gibi. Neyse işte anladınız siz onu. Aynı tas aynı hamam aslında her şey ama güzeldi.
Önceden uyarıyorum; filme gidip çıkınca da salak salak yorumlar yapacaksanız hiç gitmeyin, gittiyseniz de yapmayın. Yazık etmeyin. Tadını çıkarın.

iyi seyirler.

18 Nisan 2011 Pazartesi

İçim taşar bazen...

İçiniz taşar mı bazen? Benim taşar.
Koşmak, dans etmek deli gibi...Hatta sahneye atlamak, şarkı söylemek belki haykırarak. nedir bu bilmem ben. Sadece hissederim arada. Sanki dünyayı değiştirebilecek gücü hissederim içimde.
Ama kendimi değiştirecek gücü hissetmek en zoru. Bir gün onu hissedersem, belki bir gün...Belki kendime doğru akarım hızla kim bilir? Kendime doğru taşarım, kim bilir?

Sevgiler.

4 Nisan 2011 Pazartesi

Yine "ben"...Hep "ben"...Dert "ben"...

Nerden başlasam? Nasıl anlatsam?
Neden başlamalıyım? Neden anlatmalıyım? Bilmem. Belki de sadece ben olduğum için sadece ben böyle olduğum için...
Nasıl olduğum için? Bilmiyorum belki de sadece olduğum için...
Var olduğum için.
Belki de sadece varlık sorgusunda olduğum için.
Bazen ölesiye sıkılıyorum her şeyden.
Dır dır eden olmak istemiyorum ama bazen kafamın içindekiler fışkırmak istiyorlar. Gerçi uzunca süredir radikallikten uzakta hayatım ve tabi fikirlerim. Pek tabi fikirleri hiç bir şey sınırlayamaz. Bilirim düşünmenin ve kendini yemenin sınırı yoktur ve her daim yapabilirim ben de bunu ama yine de yaşam fikirlerini de şekillendirir bazen.
Uçamazsın, uçmaman gerekir topluluğa kabul edilmen için. Mesela ben bambaşka şeyler konuşulsun istiyorum diyebilir mi günümün sosyal insanı? Diyemez, çünkü ortak olmalı bir paylaşım olmalı bir orta nokta olmalı. Doğru. Öyle. Ama ya sıkıntı, iç bunaltısı. Bitmeyen sohbetler ama sohbet olmayanlar aslında.

Peki ben neredeyim? Nerden başlasam, nasıl anlatsam?
Peki neden bu kadar yalnız kaldım? nerede asi hisler? Düşünceler? Çekip gitme hisleri? Başka bir dünya olmalı fikirleri? Asi ruh, ruh eşi arkadaşlar? :) Nereye gittiler? ben hiç anlamadım.

Ruhum mutlu bayadır. Ruuhum huzurlu dolunay dönemleri dışında. Peki nedir dert? Dert sessizlik belki belki de etraftaki çok dünyevi ses. Çok sesler korosuyken içimdekiler, dışarısı tam bir ölmüş pop. Yani anlayacağınız fena halde dışarısı içerisiyse karmaşıklığı özleyen hafif klasik müzik tınılarında...

Her karmaşık ruha selamlar...

3 Nisan 2011 Pazar

Bir lokma fazla...

Neden her şey, hep benim yiyebileceğimden bir lokma fazla. Oturduğum her sofrada muhakkak bir lokma bırakıyorum geride. Hiç olmaza muhakkak bir lokma fazla. :(

Acaba hayat da öyle mi?...

Hep bir lokma fazla mı?

31 Ocak 2011 Pazartesi

Tuhaf

Tanımadığım bir kadının fotoğrafı asılı yakamda ve kızı perişan duruyor karşımda. Mekan, kanlıca camii. Ne tuhaf...
O kadar güzel bir yerle ölümün ne alakası olabilir ki?
Tanımadığım biri için gözümden bir kaç damla yaş süzülüyor. Üzülüyorum. Ölüm kime olursa, nerde olursa olsun ölüm işte. Soğuk :(