28 Ekim 2010 Perşembe

Çok Özlemek

Öyle çok özledim ki kendimi. Öyle çok özledim ki yazmayı. Nasıl burnumda tüter oldu hayat. Nasıl kucaklayasım var kelimelerimi, kendimi.

Nasıl kalabalık her yer..Nasıl yoğun..Nasıl dop dolu ama "offff"..

Özledim kendime dönmeyi, durup durup düşünmeyi..Anlatmayı beni bilmeyen birine kendimi. Anlaşılamamyı. Karmaşayı ama içimdeki karmaşayı.

Size de olur mu?

Oralarda mısınız siz de? Oralarda çok kalabalık mı? Bunlar hep büyümekten mi? Hep mi? Siz de sıkıldınız mı? BU kadar ciddi mi sizin de hayatınız?

İşler mi var hep? Ofis? Masalar, sandalyeler. İnsanlar. O meşhur iş ilişkileri. İdare edilenler, şans eseri sevilenler...

Herkesin akıllı ama bir sizin deli olduğunuz yerler. Size doğal gelenlerin onlara tuhaf geldiği yerler, "ofisler". Kelimenin kendisi bile sıkıcı. Kutuyu andırıyor sanki kapalı bir kutu.

Neyse, aslında konu iş değil. Dönüp dolaşıp oraya gelmesinde bilinçaltı sanırım :)
Konu ben. Konu kendim. Konu hayat. Konu özlemler.

Görüşülemeyen dostlar. Onların sevgileri. Onları özlemek. Görüşülemeyen anneler, babalar, ablalar, tatlı bebekler, fındık burunlar. Onların büyümelerin ve senin uzaklarda olman.

Sonra yazının bir ana teması olmaması. Sıçraması ama olsun demek. Boşver yaz öylesine de olsa, yeter ki yaz. Fonda eskilerden şarkılar. Mesela şimdi Duman. Bazen Fikret Kızılok. Bazen başkaları. Onları da özlemek.

Hayatı hoooop diye yaşamak. Anlamamak bile. Ya da belki de budur demek. Ya da bu sorgulamanın hiç bitmemesi.

Hey millet görüşemediklerim, özledim hepinizi haber olsun...:)

sevgiler.