17 Kasım 2009 Salı

Modern hapishaneler – İşyerleri

Neden hapishane olarak niteliyorum ki işyerlerini? Şöyle ki; evet elbette çalışıyoruz, çalışmak durumundayız ve bu emek sonucunda hayatta kalabilmek için bir miktar para kazanıyoruz. Ama olaya biraz daha başka bir yerden bakmaya çalıştığınızda işyerleri aslında modern hapishaneler diyebiliriz.
Hangimizin yaptığı iş gerçekten her anı dolu dolu olan ve çalışılmayan bir an bile olmayan bir iştir ki. Yani şunu demek istiyorum. Her sabah genel olarak 6 gibi kalkan çalışan sınıf, hiç sekmeden işyerlerine gidiyorlar. Bir önceki gece ister çocuk sabaha kadar uyumamış olsun, ister sabaha kadar başınız ağrımış olsun siz o dört duvar arasında olmak zorundasınız. Bu da yetmez eğer bir gün izin kullanmak istiyorsanız bunun haklı bir izin olduğuna ilgili ya da ilgisiz herkesi inandırmanız lazım yoksa durduk yere güvenilmez kişi oluverirsiniz.
Neyse sabahları gideriz işyerlerimize, sonra akşama kadar işin yapısına göre ya masa başında ya da başka türlü işimizi yaparız. Diyelim ki o gün öyle bir gün ki 4 gündür deli gibi çalıştınız ve o gün bir işiniz yok, ters gidebilecek bir durum da yok, bütün gün öylece duracaksınız o masada, o duvarların arasında. Başka bir şansınız yok ki. Siz oradaki saatlerinizi satıyorsunuz çünkü işyerine. Ne kadar verimli olduğunuzu değil. Ben daha az sürede bu işleri halledebilirim sonrasını da bana verin deme şansınız yok. O zaman şöyle diyebilir büyük patronlar. O zaman daha fazla iş yap. Sana daha fazla iş verelim. Yani sen iyi iş çıkardın için bir nevi tekrar işle ödüllendirilirsin.
Ne tuhaf…
E bu durumda. Şöyle bir sonuç çıkıyor. Akşam çok kötü bir gece geçirmeme rağmen her sabah hiç sekmeden işime geliyorum. Ve hiç sekmeden her gün aynı saatte evime dönüyorum. Hiç sekmeden derken mesailer olabilir tabi ama onlar olacak tabi ki. Onlar işin bir parçası.
Peki şuna ne dersiniz ben de hayatın bir parçasıyım ve öylece bensiz akıp gidiyor dışarıda. Bense her çalışan gibi modern hapishanemin lüks duvarları arasında vakit dolduruyorum hem de kendi vaktimi, ömrümün vaktini. Buna ne demeli?
Diyelim günlük sadece hafta içi halledebileceğiniz insani bir işiniz var. Kaç çalışan bunun için izin isterken mide krampları geçirmez. Off ya nasıl söyleyeceğim elektriği açtıracağımı? Ya da nasıl halledeceğim şu çocuğun okul işini? Ne tuhaf. Bazıları sizden süperman ve women olmanızı bekliyor. Hem sabahtan akşama kadar iş yerinde durmalıyım, hem işlerimi izin almadan halletmeliyim hem de mümkünse hiç hasta olmamalıyım. Hele yorgunluk falan hiç olmaz o iş.
Yani özetle işiniz olsun ya da olmasın siz o duvarların arasındaki saatleriniz satıyorsunuz iş verene o yüzden hiçbir yere gidemezsiniz, üzgünüz.
Size iyi çalışmalar.

1 yorum:

  1. ya bugün gazetede bir okur mektubu okudum, diyor ki 2010'da çok fazla tatil yapacak kamu çalışanları , bizim ülkece boşa geçirilecek vaktimiz mi var bıdı bıdı. ulan dedim içimden bakış açısına bak. evet arkadaş benim boşa geçirilecek vaktim yok ama olmak zorunda, çalışmak için yaşamıyorum, ülkem için de yaşamıyorum bir kere geleceğim dünyadan keyif alabilmek için yaşıyorum. bu çalışma sisteminden nefret ediyorum.

    YanıtlaSil