21 Mart 2017 Salı

Değişen Hisler

Öyle çok şey yaşıyoruz ki aslında bazen konu sadece onları durup düşünmek oluyor. Sakince zaman ayırıp kendimize, yaşadıklarımızı gözden geçirmek, durmak ve değerlendirmek.

Ağzından çıkanı belki üç kere düşünmek, yüreğine kazıdığını doğru bir süzgeçten geçirdiğine emin olmak.

Vicdanlı olmak, bunu söylemek değil, yaşamak ve yaşatmak önemliymiş.

Yaptığın tüm yanlışları ipe dizip kurutmak ve sonra sandığa kaldırmak gerekir belki de. Çöpe atmamak önemli çünkü dönüp bakmalı ve hatırlamalısın.

Sen de benim sandığımdaki hatıralardan birisin. Yolun açık olsun...

Oluverme Hali

Bazen bazı şeyler olur...hiç planlamadan oluverir. Öyle zamanlarda bir sihir vardır. Öylece bırakmak gerekir. Öyle olsun gitsin demek gerekir. Hani film sahneleri vardır, bakar kalırsın, “aa olur mu canım öyle şey, filmlerde olur ancak” dersin, ama olur aslında. Filmler, kitaplar, şarkılar gerçeğin yansımasıdır. Bizim yansımamızdır.Yansıma ise çok değerlidir, anladığınızda anlamaya başladığınızda yansımanın değerini, bir anda sizi sarıp sarmalar. Başka bir dünyaya götürüverir.

1 Mart 2017 Çarşamba

Nefes Al


Nefes almak...durmak, dinlenmek, her neredeysen, gökyüzünü göreceğin bir yere çıkıp nefes almak...durmak, nefes almak.

İyi gelecek bir şiir bulmak, okumak ve nefes almak. İyi gelecek bir şarkı bulmak, dinlemek ve nefes almak.

İyi gelecek bir fotoğraf bulmak, bakmak nefes almak.

İyi gelecek bir dost bulup, yapabiliyorsunuz sımsıkı sarılmak ya da bakmak dolu dolu gözlerine ve nesef almak.

Nesef almak hep var, ama nefes almak vaaar..nefes almak vaaaar...Anladın di mi? Anladın biliyorum.

Nefes al nolur, tutma nefesini, ciğerlerine aldığın nefes dışında kalbine de nefes al.

Kalbinin buna daha çok ihtiyacı var inan bana. Nefes al nolur her ne yapıyorsan dur iki dakika ve nefes al.

Biliyorum bazen kaçıp gidesin geliyor, biliyorum bazen çocuk gibi ağlamak istiyorsun, biliyorum bazen domuz gibisin, biliyorum bazen sadece uyumak ve sevişmek istiyorsun, biliyorum bazen sabaha kadar içmek sızmak istiyorsun, biliyorum bazen deliler gibi dans edesin geliyor durduk yere, biliyorum çok fazla yargı var etrafında, biliyorum yorgunsun ama...

Biliyorum ve sen de biliyorsun, yaşamak nefes almak çok güzel. Çok güzel.

Hadi nefes al...

27 Şubat 2017 Pazartesi

Ölüm

Ölüm...Buz gibi bir kelime.

Üşütüyor dile geldiği anda. Hele ki canın kadar sevdiklerine hiç yakışmıyor.
Bugün çok sevdiğim arkadaşlarımdan biri babasını kaybetti. Öyle dolu ki içim. Rahatlayamıyorum bir türlü. Çünkü biliyorum onun babasını ne kadar sevdiğini :(
O kadar üzgünüm ki.
Ne denir ki böyle durumlarda. Hiç, koca bir hiçlik. Sadece yanında olabilirsin sevdiğin kişinin.

Hayat bir bütünlük elbette, yaşam kadar ölüm de hayattan. Hepsi bizler için elbette. Bizden götürdükleri ve kattıkları var elbette. Ama soğuk işte ölüm, çok soğuk, buz gibi her yer, her şey.
Bilmek bazen hiç bir şeyi hafifletmiyor elbette. Öleceğimizi bilmek, sevdiklerimizin bir gün olmayacağını bilmek, hasta olanların ölümünün yakın olduğunu bilmek. Hiç ama hiç bir işe yaramıyor bunlar. Ölüm geldiğinde Buz gibi geliyor işte yine.

Başın sağ olsun canım benim.

14 Şubat 2017 Salı

Sevgi

Sevgi,
Ne zarif bir kelime.
Sevmek,
Ne yoğun bir söylem.

Ne çok şeyle karıştırıyoruz bazen sevmeyi, sevgiyi, sevgiliyi.
Hırslar, kıskançlıklar, ölümüne sevmeler.

Aslında ne kadar saf, ne kadar temiz, ne kadar zarif bir kelime sevgi.

Söyleyin bak, seviyorum deyin, seni seviyorum...
Duydunuz mu ne kadar güzel bir sesi var.

Hep bu sesi duyabilsek keşke. Hep kulaklarımızda bu ses çınlasa. Her kötü günün sonunda yanımızdaki sevdiklerimizin yüzüne baktığımızda içimiz yumuşasa. Bunu kaçırmamak önemli sanırım. Sevmenin bize verdiği gücü unutmamak önemli. Sevdiklerimizin bize verdiği gücü unutmamak önemli.

Ve tabi ki kendimizi sevmeyi unutmamak önemli. Doyasıya sevelim bence bugün de kendimizi. Duyalım iç sesimizi ve güzelce hatırlayalım kim olduğumuzu. Yaşadığımız her günün ne kadar kıymetli olduğunu hatırlayalım. Bunun için hiç bırakmadan sevelim.

Hem kendimizi hem de bu sıcacık güneşiyle bizi ısıtan yaşlı mı yaşlı dünyamızı.

Hadi gülümse bugün sevgililer günü :)

Git de sevicek birilerini bul :) Ben kaçtım...Sevip gelicem.

29 Ağustos 2016 Pazartesi

Uzun Zaman Sonra


Dolmak...dolmak dolmak taşmak. Hep olan, belki de olması gereken. Taşmak için dolmak gerekir, fizik kurallarına binayen taşar bardak doldukça ve de havuz problemlerinin içindeki havuzlardan hallice dolup dolup boşalan akıllar, fikirler, yürekler.

Tıpkı uzun süredir bana olan gibi. Değişimi, dönüşümü hissetmek önemlidir. Önce kendinde hissedersin sonra yayılır etrafa sakince. Etkileri ve tepkileri seni sen yapar daha da derinleştirir durumu hali, sadece olma halini bile.

Nasıl ki yerkürede kapladığın alan ayak büyüklüğünle ilgili değilse, soyutlukta kapladığın duygular ve hisler de kalbinin büyüklüğü kadar değil. Uçsuz bucaksız bir genişliğe sahipsin. Ne kadar düşünmek, ne düşünmek istersen mümkün. Ve sonra mümkün olmadığını düşündüğün ve sana düşündürülen her şey için bir yol var. Ve belki de ilk defa bu kadar yaklaşmış bile olabilirsin.

Denizin derinlerini sevmem, nedenini bilmeden korkutur beni ama belki de onu da denediğimde bile duyacak olabilirim dünyanın gerçek sesini.

İnsan nedir? Neresindedir dünyanın? Ne farkı vardır diğerlerinden? Bu ve bunun gibi sorular yüzyıllardır benden daha zekiler tarafından soruldu soruldu cevaplandı ama hala yok tek bir cevap. Olamaz da. Ve ben neden vazgeçeyim sormaktan. Varlığımın, varlığının sebebini aramaktan. Vazgeçmek aslında tat almamak benim için.

Güvenmekten vazgeçmek istedim, yaşadıklarımdan sonra. Sonra tekrar durdum ve geçemediğimi farkedip tekrar en dibine kadar baktım bakabildiklerimin. Bugüne kadar deneyimlediklerim benim için, senin için bir harita. Bir sözlük adeta.

Bir önceki adımda yaptıklarım tamamen yanlış geliyorsa üzülmeli mi sevinmeli miyim onu da bilmiyorum ama belki bu da bilinmesi gereken bir şey değildir. İşte bu da o sözlüğü ve haritayı oluşturan ana taşlardan.

Kapandığımız binaların ve kapıların ardında kendimizce yarattığımız dünyalarda ağaçtan, gökyüzünden, topraktan, denizden uzak bir şekilde kendimizi gerçekleştirmeye çalışıyoruz ki ne mümkün.

Sonra da günümüzün gerçekliğinin bu olduğu yalanının peşi sıra koşuyoruz ard arda. Sanki hayatımız bizimle ilgili değil de çektiğimiz ve çekeceğimiz kredilerle ilgili sadece.

Ve pek tabi krediler hayatımızın odağı ve gerçekliğiyken şunu esgeçmemek gerek belki de. Dünya varolduğundan beri insan kendine belli zorunluluklar, ihtiyaçlar yarattı zaten ve bu son derece doğal ama kendini kaybetmek başka bir şey belki de. O yarattığımız gerçekliğin içinde dönüp duran fareler gibi olmamak önemli belki de. Belki de sırf bu yüzden bu sanal binaların içinde sevdiğimiz birileri olunca yakınımızda nefes alabiliyoruz.

Çünkü değişmeyen bir şey varsa o da sevgi, dürüstlük, açıklık aslında. Sevgi varsa vardır, dürüstsen dürüstsündür, açıksan açıksındır. Bu duruma, kişiye, zamana, yere göre değişmez.

Doğada ya da binada olmak bizi biz olmaktan çıkarmamalı. Durabildiğimiz yerde durmalıyız. İtiraz edebilmeliyiz hala bir şeylere, sevebilmeli, sarılabilmeliyiz hala birilerine.

O yüzden belki de ruhumuzu beslemeliyiz, ihtiyacı olanla.

En tehlikelisiyse yargılarımız sanırım bu düzlemde. Kurtulmanın inanılmaz zor olduğu, en yargısızım diyenimizin bile onlarca yargıyı sırtladığını görünce anlıyorum ki en zoru yargılardan sıyrılmak.

 

12 Mart 2014 Çarşamba

Cok buyuk bir yanlis var

Hayatta bazı doğrular vardır. Onları bilirsin. Onların sana öğretilmesi gerekmez. Doğrudur onlar, bilirsin.

Ve bazı yanlışlar vardır hayatta, onları da bilirsin. Kimsenin öğretmesi gerekmez sana bilirisin ki onlar yanlıştır.

Mesela dünyanın her yerinde 14 yaşında bir çocuğun sebepsiz yere sokak ortasında kafasına isabet eden bir gaz fişeği yüzünden hayata gözlerini kapaması yanlıştır.

Dünyanın her yerinde çocukların ölmesi yanlıştır. Yolsuzluklar yanlıştır. Çalmak yanlıştır. İnsanları birbirine düşürüp huzursuzluk yaratmak yanlıştır.

Ve doğrular vardır.

Artık özlediğimiz doğrular. Haksızlığa karşı durmak mesela. Öldürene karşı durmak. Yanlışı savunmamak.

Birine tapmak nedir bilmem ben. Bilmek de istemem. Nasıl bir güçtür bu ki tüm bu evrensel yanlışları yapsa da ona olan inancın daim olsun. Yapmayın nolur. Kendinize gelin biraz. Biraz açın gözlerinizi kulaklarınızı…kaldırın şu perdeyi ve görmeye, duymaya başlayın nolur.

İnsanlar, çocuklar  ölüyor, kadınlar daha çok dövülüyor, yargı sallanıyor kimsenin güveni kalmamış, gazete sahipleri sadece kukla, televizyon kanalları dilsiz olmuş…daha ne gerekiyor. Gerçekten daha ne olması gerekiyor.

Ortada çok büyük bir yanlış var. iliklerimizde hissettiğimiz, boğazımıza düğümlenen, gözlerimizden dökülen bir yanlış. Bunu kimse size öğretemez ancak bilirsiniz.

Ben bilenlerdenim. Çok büyük bir yanlış var.


Posted via Blogaway

11 Şubat 2014 Salı

İşe dönüş çanları çalıyor...

Huzunluyum ben. Sebepli, sebepsiz...agirlik cokmeye basladi uzerime, ruhuma. Kizimi birakip ise baslama zamani yaklasti. Dusunmesi bile o kadar zor ki...nasil olacak hic bilmiyorum. Aksamlari onu toplamda en fazla 2 saat gorebilecegimi bilmek oyle agir ki...
Bi yandan zaman gecsin buyusun fistigim isterken bi yandan bu ay hic bitmesin istiyorum.


Posted via Blogaway

8 Şubat 2014 Cumartesi

30 dk ya hayatı sıgdırmak..

Onceden hic haberim yokmus, cocuklar nasil uyur, ne kadar uyur, uyku nasil bir gerekliliktir, onlarin ve bizlerin hayatini nasil etkiler...
Iste tum bu durumlari simdi dibine kadar yasayarak ogreniyorum.
Gunduzleri az uyuyan ikinci uykuya gecemeyen bebekler varmis mesela, bizim Irmak'imiz onlardan. O yuzden en uzun uykumuz 45 dk. Bu dakikalarsa nasil onemli olurmus insan hayatinda onu anladim. 35 dk lik bir yalnizlik suren var. Dus alabilirsin mesela, belki bir kahve, okuman gereken bir suru kitap var ve tabi annem olmasa yapilacak bir suru ev isi.
Uyku onemliymis...cok hem de...:-)


Posted via Blogaway

7 Şubat 2014 Cuma

Yeniden merhaba

Kollarin, bacaklarin, belin tutmaz olduysa..ama yine de sirf o rahatca uyusun diye kipirdamiyorsan bir milim bile iste o zaman baslamissindir anne olmaya. :-)
Ben de basladim anne yazilarina artik. Minigimle birlikte ogrendiklerimi yazarim ben de artik ufak ufak...
Annelik ogrenilen bir seymis hakkatten. An be an, gun be gun..yep yeni seyler giriyor hayatina.
Bazen bitkinlikten uyuyamiyor bile insan. Bazense anlamadigin bir enerjiyle dolup tasiyorsun :-) yani aslinda yazacak oyle cok sey var ki...hadi bakalim basliyoruz.
Yeniden yeni hayatla herkese merhaba...


Posted via Blogaway

28 Temmuz 2013 Pazar

SICAKLARDA

Bu sıcaklarda seni düşünüyorum
                                     çıplaklığını
boynunu bileklerini
minderde ak bir kuş gibi yatan ayağını
senin söylediklerini.

Bu sıcaklarda seni düşünüyorum
bilmiyorum aklımda en çok kalan ne
                              gözümün önüne gelen
boynun mu bileklerin mi çıplak ayağın mı
bana benim olurken söylediklerin mi?

Bu sarı sıcaklarda seni düşünüyorum
bu sarı sıcaklarda bir otel odasında seni düşünüp
                                            yalnızlığımı soyunuyorum
                   biraz da ölüme benzeyen yalnızlığımı.

10 Temmuz 1959- Nazım Hikmet Ran

...bu şiirdeki zerafet nedir böyle..bu dil nasıl bir dildir...iyi ki bu dünyadan yolun geçmiş Nazım Hikmet Ran...İyi ki...

25 Haziran 2013 Salı

Canından Can Katmak

Canından can katmak...kanınla beslemek...kemiklerinle...demirinle...forforunla...beyninle...fikrinle...
Bir can yaratmak...yaratıma ortak olmak...
Bundan daha anlamlı, bundan daha yaratıcı, özel ve yegane başka ne olabilir ki?...

Ben kızımı yaratırken gün be gün değişiyorum. Ben onun yaratımına katkı sağlamaya çalışırken vücudum ve aklımla, o da beni değiştiriyor minicik elleriyle. Yeni bir insan var oluyor içimde ve ben yeni bir insan oluyorum  şimdiden. Kendimi dinliyorum. Onu düşünüyorum sık sık. Anlamaya çalışıyorum bir sürü şeyi.

Tekrar anlamlanıyor dünya.


9 Ocak 2013 Çarşamba

Peki ya aklımdakiler nerde?

Uzun zamandır aklımdan bir sürü şey geçiyor. Onu da yazayım, bunu da yazayım. Aman bir yere not edeyim, unutmayayım... Ve işte burdayım! Peki ya aklımdakiler nerde? İşte onu hiç bilmiyorum.